Arzu İçin - 1
Plakların arasında sabah ışığı usulca gezinirken M kahvesinden bir yudum aldı. Raflardaki gölgeler yavaş yavaş yumuşuyor, dükkânda çalan parça yeni figürler yaratıyordu. Her zamanki gibi... Derin nefes aldı, karşısındaki gölgeye gülümsedi. Tanıdığa rastlamış bir tebessüm. Hayır, bugün olmayacak. Bugün gölgelerle uğraşmayacak. Fakat zor. Kapıdaki zilin çalması bile hayali. Ruhsuz istilacılardan kurtulmalı.
Kahvesini yeniledi. Plakların arasından taze bir eşlikçi aradı. Kahvesi kadar lezzetli ve bir o kadar da acı güzel bir parça. İtalyanca kelimeler havada süzülürken M çanı duydu. Çın çın… Bu sefer gerçekti.
Kapı açıldığında içeri siyahlar içinde bir adam girdi. Onunla birlikte ışık da sızıyordu. Gözlüğünün üzerinden baktı. Hafifmiş gibi taşıdığı kutuyu tezgaha bıraktı. Mekândaki gölgeler tek tek kayboldu.
“Tanıdığım birinin. Müziği severdi… Siz daha iyi bakarsınız belki.”
Teşekkürler edildi, vedalaşıldı. Adamın ardından M kutuyu açtı. Arkadan gelen hafif müziğin, yılların tütsülediği toz, kahve ve tanıdığın çıkarken bıraktığı koku eşliğinde içindekileri inceledi. Birkaç 45’lik. Françoise Hardy, Melina Mercouri, Sylvie Vartan… Bildiği bilmediği pek çok sanatçı. Her birini ayırırken kutunun dibinde bir şeyler olduğunu fark etti. Güzel bir kadının siyah beyaz fotoğrafları. M inceledi. Arkalarında “Arzu” yazıyordu. Bu fotoğrafların altında el yazısıyla yazılmış, sararmış ve kenarları kıvrılmış kâğıtlar buldu. Tarih yoktu, isim veya başlık yoktu. Mektup olamazdı.
M taburesine oturdu. Merağına yenik düşüp ilk satırları okudu.
“Taze bir gün doğumuydu. Aurora göğü gülleriyle çoktan süslemişti. Göğün ve yeryüzünün kokuları birleşmiş, canlanmak için fırsat kolluyordu…”
Tanıdık geldi. Sanki satırların, zamanın sesini duyuyordu. M kâğıtları okumayı sürdürdü. Bazen duraksıyor, tezgahtaki fotoğraflara bakıyordu. Örgü ören bir kadın ilişti gözüne. O mu yazmıştı? Muhtemelen. Yazısı da zarifti. Daha önce Aragne’nin hikâyesini bu tonda okumamıştı. Bitirdi, kâğıtları fotoğrafların yanına iliştirdi. Zamanın nadide hediyelerini raflara yerleştirmeye koyuldu. Düşüncelere daldı. İkinci el rafındakiler çabuk satılırdı. Gençler ucuz ve havalı diye ilk bu bölüme uğrarlardı. Yanı başında bir gölge daha oluştu.
“Fotoğrafları geri mi versen?”
Adam numarasını bırakmamıştı ki… Öykünün son cümlesi zihninden çıkmıyordu.
“Kader ipliğini yitirmeden, Aragne gün doğumundan geceye kadar ağını örer, söker ve her sabah yeniden başlar…”
Plaktaki son parça bittiğinde M’nin dükkandaki döngüsü de tamamlanmıştı. Fotoğrafları ve kâğıtları çantasına atıp eve gitti. Anahtarı çevirirken dönüşün değil öykünün yankısını duydu. Yemek yerken de, sadece duvarlara bakarken de aklında döndü durdu.
Gölgeyle göz göze gelmek… Kaçamadı bundan. Kahve demledi. Bilgisayarı ve sayfaları alıp yazmaya başladı. Duracak gibi değildi. Eninde sonunda bitecek… Her satırdaki sesi beyaz ekrana yansıttı. Yeni ve temiz kelimelerle fiziksel halinden bambaşka bir biçime büründü. Arzu’nun ve M’nin ortak sesi… Ve son. On dört klavye hareketi, başlık: Fabula Filum.