Plağın son parçası bittiğinde M’nin dükkandaki döngüsü de tamamlanmıştı. Fotoğrafları ve kâğıtları çantasına atıp eve gitti. Anahtarı çevirirken dönüşün değil öykünün yankısını duydu. Yemek yerken de sadece duvarlara bakarken de aklında döndü durdu. Yeniden yazmalıydı.
Gölgeyle göz göze gelmek… Kaçamadı bundan. Kahve demledi. Bilgisayarı ve sayfaları alıp yazmaya başladı. Duracak gibi değildi. Önünde sonunda bitecek. M her satırdaki sesi beyaz ekrana yansıttı. Yeni ve temiz kelimelerle fiziksel halinden bambaşka bir biçime büründü. Arzu’nun ve M’nin hatta Aragne’nin ortak sesi… Ve son. On dört klavye hareketi, başlık: Fabula Filum.
Dosyayı bilgisayara kaydettikten sonra birkaç göz kırpışı kadar ekrana baktı. Kıpırtısız… Arzu’nun sesi hâlâ zihninde yankılanıyordu.
Birbirini kovalayan birkaç gün durgun ama beynini kemiren düşüncelerle geçti. Aragne’nin öyküsünü düzenlemek M’nin ruhunda yeni bir kayıt açmıştı. Tamamlanması gereken, alışılmadık ve her zamankinden farklı. Dükkândaki bütün rutini bu minik değişimin nefesinden yararlanıyor gibiydi. Tanışık olduğu gölgeler sık sık uğramaz olmuşlardı artık. Hatta şimdi bambaşka bir ziyaretçisi vardı. Zihnindeki her yarıktan sızan iki kadının sesi. Duyulmaları gereken iki kadının sesi. İçinde kıpırdanan bu arzunun farkına varmıştı. İçeride dönen her bir plakla bu yankı devam etti.
Güneş batmaya, gökyüzü mora çalmaya başlayınca son müşteriyi uğurlayıp evine döndü. Üzerini değiştirip kahvesini demledi. Masada bitmeyi bekleyen kitabı alıp balkonda oturdu. Romanın seyrine dalarken içindeki yankı adeta çıkmaya çalışan bir el kafatasını zorluyordu sanki. Duyulması gereken iki kadının sesi. Okuduklarını anlayamadan kapağını kapattı. Ses duyurumalıydı. M’ce olmalıydı. O sırada kitabın kapağı gözüne ilişti. Ariadne - Jennifer Saint. Kalkıp bilgisayarın başına oturdu. Dosyayı açtı. Gözden geçirdi. Hatalarını düzelte düzelte defalarca okudu. Nihayet hoşuna gittiğinde gecenin karanlığı sökülmeye başlıyordu. Sayfanın sonuna şunları ekledi.
“Arzu için yapıyorum.
Mina Paloma”
Whatsapp’ı açtı. Dergi çıkaran bir arkadaşının sohbet kutusuna girdi. Macerasından kısaca bahsetti. Göndermeden önce biraz bekledi. Parmağı havada asılı kaldı. Bir kere daha okudu. Sonra sadece paylaşmak için değil, bir çeşit veda için, dosyayı arkadaşına gönderdi. Mahlasını da bulmuştu.
Bu bir bitiş ya da kurtuluş değildi. Başlangıç kılığındaki bir sondu.