Klasik bir sabahtı M’ninki. Alarm çaldı, yataktan kalktı. Dişlerini fırçaladı; tıpkı milyonlarca insanın her sabah yaptığı gibi. Kahvesini demledi ve bir süre plaklarıyla oyalandı. Pam pam pampampam pam pam pampam… Her bir notanın ruhunda gezinişini düşündü. Sadece o anda var olmak belki de biraz kendinden kaçmak için. Masalının süresi doldu. İçindeki ahengi tutarak dükkâna gitti.
Zaman fark ettirmeden süzülüyordu. Plak dükkânının sabah müşterisi hâlâ yoktu. Sabahki melodiyse hâla içinde dönüyordu, ama bir yanda başka bir düşünce yankılanıyordu. Dükkânına bakarak, dışarıda yaşananların bir parçası olamamanın verdiği yabancılığı hissetti. Yatağından kalkmasa nasıl olurdu?
Renkli kent hayatının dışında, plaklar arasında saklanmak cazipti ama bugün yalnızlık bile anlamsız geliyordu. Dükkânda müzik yankılanmaya devam ediyordu. Güneşin açıları değiştikçe gölgeler canlandı, ritme ayak uydurdu. Müşterisiz, sessiz mekân dans eden birkaç siluetle canlanıyordu. Kimi pop albümlerini karıştırıyor, kimi posterleri inceliyor, kimi ise aralarında sohbet ediyordu. Her bir figüre can vermek M için kolaydı. Beynini sürekli böyle işletmek, ufak yalnızlıklardan kaçmak adına kendince bir şeyler yaratmak gerçekten de kolay sayılır mıydı? O kendi içinde hesaplaşsın, düşünsün. Gölgeler hareket etmeye devam ediyor, ortamın seslerine ayak uyduruyordu. Böyle devam etmesini istemediğine karar verdi. En azından bugün böyle olmamalıydı. Cansız müşterilerinden kurtulmalıydı. Müziği, ışıkları, dükkânı ve düşlerini kapadı. Yürümeye başladı. Ayakları yolu biliyormuş gibi, ihtiyacını hissetmiş gibi sahile doğru adım atıyordu. Canlı seslerin enerjisiyle ayaklarının kaydığını düşünmeden edemedi M. Uzun maviliğe yaklaştıkça içinin kıpırtısıyla yüreğinin çarpıntısı birbirine karışıyordu. Karanlıktan aydınlığa çıkmanın duygusu muydu? Bu kadar buhranda olduğunu daha önce nasıl hissedememişti?
Kıyıya vardığında çimlere oturdu. Düşündeki siluetler var olup birkaç saniye sonra yok oluyorlardı. Arkadaşları da geldi. Varlığın hissi hoşuna gidiyordu. Bu tadı ne zaman unutmuştu? Göğün ve denizin renkleri kaynaşmayı bırakmış, güneşin batışıyla mor lekeler yayılmaya başlamıştı artık.
M, içinden bir şeylerin yerli yerine oturduğunu hissetti. İçtiklerinin tatları bile her zamanki gibi değildi artık. Gölgeler dağılmış, yerlerini gerçek kahkahalara bırakmıştı. O an anladı, bazen sadece çıkmak gerekirdi - kendinden bile.